Kendimi bazen koca bir kitaptaki nokta
kadar bile görülür hissetmiyorum. Ve biliyor musunuz, bu beni üzmekten öte iyi
hissettiriyor. Dünyada var olan insan
sayısını, geçmiştekileri ve gelecektekileri de dahil ederek bir düşünsenize..
Yaşadıkları mutlulukları, acıları düşünün sonra da. Kendinizin ne kadar yer
kapladığınızı düşünün. Bu dünyadaki yeriniz, kendi çevreniz kadar. Bizim
dünyamız sevdiklerimiz, sevildiğimiz kadar. Ortalama 70 yıllık ömrümüzün var
olduğunu düşünürsek, bizim dünyamız bu ufacık yıllarda bıraktıklarımız kadar.
İşte beni endişelendiren kısım burası..
Ne bıraktım, bırakabilirim sorusu
korkutucu geliyor. Bu dünyadan gelip geçen biri olmak can sıkıcı. Unutulup
gitmek... Nokta kadar bile olmayan alanımızı, nasıl anlamlı kılabiliriz sorusu
dönüp duruyor beynimde. Nokta olsam bile, hangi cümlenin sonundaki nokta olurum?
Kötü cümlelerin sonuna mı konacak benim olduğum nokta yoksa anlamlı bir
cümleden sonra mı geleceğim.
Ya da belki üç nokta olurum ve bir
devamlılığım olur. 'Öylesine bir şey yaptı ki, hep adından söz ettirecek.' denir
belki. Kim bilir…
Düşünsene soru işareti olduğunu.
Ardında koca koca sorular bırakıp gittiğini. ‘’Nedenler, Niçinler’’ kaldığını
senden geriye. Bu çoğu kez elinde olan bir durumda değildir aslında. O soruları
sen bırakmak istemezsin ama kader işte. Sen gittiğinde, yığınla soru gelir
peşin sıra..
Tırnak işaretini çok severim mesela ben. Alıntı
paylaşmaktan, okumaktan büyük keyif alırım. Bir yerlerde senden bir söz
paylaşıldığını hayal etsene bir. Biraz ego devreye giriyor olabilir mi dersin o
noktada? Tabi ki olabilir ama biraz ego herkeste var sanırım. Hatta çok
sevdiğim bir alıntı paylaşayım şimdi: